Toplumsal cinsiyet açıklarının azaltılması kadınlara, topluma ve ekonomiye önemli yararlar sağlayacak
Yeni ILO raporu, toplumsal cinsiyet açıklarının 2015 yılına kadar yüzde 25 azaltılması halinde küresel ekonomiye 5,8 trilyon ABD doları katkı sağlanabileceğini ve vergi gelirlerinin artabileceğini gösteriyor.
CENEVRE (ILO Haberler) – Toplumsal cinsiyet açıkları çalışma yaşamının karşı karşıya olduğu en dayatıcı sorunlardan biri durumundadır. Kadınların işgücü piyasasına katılma olasılıkları erkeklere göre önemli ölçüde daha düşüktür ve bu piyasaya girdiklerinde iş bulma olasılıkları daha azdır. Yeni ILO raporunun da gösterdiği gibi kadınlar istihdam kapsamında yer aldıklarında bu istihdamın kalitesi de sorunludur.
İşgücü piyasasına erişimlerinde kadınlara yardım her şeye rağmen atılacak önemli bir ilk adımdır. Gelgelelim, 2017 yılı alındığında, kadınlarda işgücüne katılım oranı küresel ölçekte yüzde 49’un biraz üzerindedir, bu oran erkeklerin katılım oranından hemen hemen 27 puan düşüktür (Tablo 1) ve oranın 2018 yılında aynı kalacağı tahmin edilmektedir.
G20 liderleri 2014 yılında kadınların ve erkeklerin katılım oranları arasındaki farkın 2025 yılına kadar yüzde 25 azaltılması taahhüdünde bulunmuşlardır.
Dünyada İstihdama ve Toplumsal Duruma Bakış (WESO): Kadınlarla ilgili Eğilimler 2017 raporu bu hedefin küresel ölçekte gerçekleştirilmesi durumunda küresel ekonomiye 5,8 trilyon dolar katkı sağlanabileceğini tahmin etmektedir. Bu durumda potansiyel vergi kaynakları da devreye girebilecektir. Örneğin, büyük bölümü yükselen ülkelerde (990 milyar dolar), sonra gelişmiş ülkelerde (530 milyar dolar) olmak üzere küresel vergi hasılatının 1,5 trilyon dolar artması mümkündür. Bu bölgelerde erkeklerle kadınların katılım oranları arasındaki fark 50 puanı aştığından, Kuzey Afrika, Arap Devletleri ve Güney Asya söz konusu gelişmeden en fazla yarar sağlayacak bölgeler olacaktır.
Kadınların durumunun iyileştirilmesi
Önemli ekonomik yararların da ötesinde çalışma yaşamına daha fazla sayıda kadının katılması, kadınların çoğu çalışmak istediğinden, kadının durumunda da iyileşmelere yol açacaktır. ILO’nun Politikalar Bölümü Genel Direktör Yardımcısı Deborah Greenfield’in konuya ilişkin görüşleri şöyle: “Tüm dünyada kadınların yüzde 58’i ücretli işlerde çalışmak isterken yarısının işgücü dışında olması, katılım imkân ve özgürlüklerini sınırlayan ciddi sorunlar olduğunun göstergesidir.
“Dolayısıyla politikaları belirleyenlerin önündeki en önemli görev, kadınların işgücü piyasasına dâhil olmaları önündeki kısıtlamaların giderilmesi ve işyerine ulaştıktan sonra karşılaştıkları engellerin ele alınmasıdır.”
İşsizlik düzeyleri erkeklere göre kadınlarda hala daha yüksek
Kadınlar işgücü piyasasına katıldıklarında işsiz kalma olasılıkları erkeklere göre daha yüksektir.
Küresel ölçekte alındığında kadınlar arasında işsizlik oranı 2017 yılı için yüzde 6,2’dir ve erkekler arasında işsizlik oranı yüzde 5,5 olduğundan burada 0,7 puanlık bir fark bulunmaktadır. 2018 yılı için her iki oranın da görece değişmeden kalacağı tahmin edilmektedir; dolayısıyla bugünkü eğilimler ışığında bakıldığında 2021 yılı öncesinde aradaki açının kapanmasını sağlayacak herhangi bir iyileşme beklenmemektedir.
Kadınların önündeki iş fırsatları sınırlıdır.
Tüm dünyada istihdam kapsamında yer alan kadınların hemen hemen yüzde 15’i aile çalışanı durumundadır; oysa bu oran erkekler arasında yalnızca yüzde 5’tir. Kadınların hemen hemen yüzde 36,6’sının, erkeklerin ise yüzde 17,2’sinin aile işlerine katkıda bulunan aile çalışanı durumunda olduğu gelişmekte olan ülkelerde bu açık 19 puanla en yüksek düzeydedir.
Bir kadının işgücü piyasasına katılma tercih ve kararıyla kaliteli işlere erişimini etkileyen çeşitli faktörler vardır. Ayrımcılık, eğitim düzeyi, ücretsiz bakım işleri, iş-aile dengeleri ve medeni durum bu faktörler arasındadır. Ayrıca, toplumsal cinsiyet rolüne bağlı kalınması da kadınların insana yakışır iş bulma fırsatlarını sınırlandıran önemli bir faktördür.
Raporu hazırlayan ekibin başındaki Steven Tobin’in değerlendirmesi şöyle: “Kadının çalışma yaşamındaki ve toplumdaki rolüne ilişkin tutumlarımızı değiştirerek başlamamız gerekiyor. Toplumun kimi üyelerinin bir kadının ücretli işte çalışmasını ‘kabul edilemez’ saydıkları durumlarla sık karşılaşıyoruz. Örneğin erkeklerin yüzde 20’si bir kadının evinin dışında bir işte çalışmasını kabul edilemez bulurken kadınların yüzde 14’ü böyle düşünmektedir.”
Rapor çalışma koşullarında eşitliğin sağlanması ve toplumsal cinsiyet rollerinin yeniden şekillendirilmesi için kapsamlı önlemler alınması çağrısında bulunmaktadır. Bunların arasında eşit değerde işe eşit ücret ilkesinin sahiplenilmesi, mesleki ve sektörel ayrıştırmanın temel nedenlerinin ele alınması; ücretsiz bakım işlerinin görülmesi, azaltılması ve yeniden paylaştırılması; çalışma yaşamında kadınlara ve erkeklere yönelik ayrımcılığın önlenmesi ve ortadan kaldırılması için kurumların dönüştürülmesi yer almaktadır.
Tobin sözlerini şeyle tamamlamıştır: “Geliştirilen politikalar aynı zamanda katılım üzerinde etkili olan sosyoekonomik faktörleri de ele almalıdır. Bu politikalar iş-aile dengesini kurmalı, bakım ekonomisinde kaliteli işler yaratıp bunları sürekli kılmalı, makroekonomik ortamı ve kayıt dışı ekonomiyi hedef almalıdır.”
İşgücü piyasasına erişimlerinde kadınlara yardım her şeye rağmen atılacak önemli bir ilk adımdır. Gelgelelim, 2017 yılı alındığında, kadınlarda işgücüne katılım oranı küresel ölçekte yüzde 49’un biraz üzerindedir, bu oran erkeklerin katılım oranından hemen hemen 27 puan düşüktür (Tablo 1) ve oranın 2018 yılında aynı kalacağı tahmin edilmektedir.
G20 liderleri 2014 yılında kadınların ve erkeklerin katılım oranları arasındaki farkın 2025 yılına kadar yüzde 25 azaltılması taahhüdünde bulunmuşlardır.
Dünyada İstihdama ve Toplumsal Duruma Bakış (WESO): Kadınlarla ilgili Eğilimler 2017 raporu bu hedefin küresel ölçekte gerçekleştirilmesi durumunda küresel ekonomiye 5,8 trilyon dolar katkı sağlanabileceğini tahmin etmektedir. Bu durumda potansiyel vergi kaynakları da devreye girebilecektir. Örneğin, büyük bölümü yükselen ülkelerde (990 milyar dolar), sonra gelişmiş ülkelerde (530 milyar dolar) olmak üzere küresel vergi hasılatının 1,5 trilyon dolar artması mümkündür. Bu bölgelerde erkeklerle kadınların katılım oranları arasındaki fark 50 puanı aştığından, Kuzey Afrika, Arap Devletleri ve Güney Asya söz konusu gelişmeden en fazla yarar sağlayacak bölgeler olacaktır.
Kadınların durumunun iyileştirilmesi
Önemli ekonomik yararların da ötesinde çalışma yaşamına daha fazla sayıda kadının katılması, kadınların çoğu çalışmak istediğinden, kadının durumunda da iyileşmelere yol açacaktır. ILO’nun Politikalar Bölümü Genel Direktör Yardımcısı Deborah Greenfield’in konuya ilişkin görüşleri şöyle: “Tüm dünyada kadınların yüzde 58’i ücretli işlerde çalışmak isterken yarısının işgücü dışında olması, katılım imkân ve özgürlüklerini sınırlayan ciddi sorunlar olduğunun göstergesidir.
“Dolayısıyla politikaları belirleyenlerin önündeki en önemli görev, kadınların işgücü piyasasına dâhil olmaları önündeki kısıtlamaların giderilmesi ve işyerine ulaştıktan sonra karşılaştıkları engellerin ele alınmasıdır.”
İşsizlik düzeyleri erkeklere göre kadınlarda hala daha yüksek
Kadınlar işgücü piyasasına katıldıklarında işsiz kalma olasılıkları erkeklere göre daha yüksektir.
Küresel ölçekte alındığında kadınlar arasında işsizlik oranı 2017 yılı için yüzde 6,2’dir ve erkekler arasında işsizlik oranı yüzde 5,5 olduğundan burada 0,7 puanlık bir fark bulunmaktadır. 2018 yılı için her iki oranın da görece değişmeden kalacağı tahmin edilmektedir; dolayısıyla bugünkü eğilimler ışığında bakıldığında 2021 yılı öncesinde aradaki açının kapanmasını sağlayacak herhangi bir iyileşme beklenmemektedir.
Kadınların önündeki iş fırsatları sınırlıdır.
Tüm dünyada istihdam kapsamında yer alan kadınların hemen hemen yüzde 15’i aile çalışanı durumundadır; oysa bu oran erkekler arasında yalnızca yüzde 5’tir. Kadınların hemen hemen yüzde 36,6’sının, erkeklerin ise yüzde 17,2’sinin aile işlerine katkıda bulunan aile çalışanı durumunda olduğu gelişmekte olan ülkelerde bu açık 19 puanla en yüksek düzeydedir.
Bir kadının işgücü piyasasına katılma tercih ve kararıyla kaliteli işlere erişimini etkileyen çeşitli faktörler vardır. Ayrımcılık, eğitim düzeyi, ücretsiz bakım işleri, iş-aile dengeleri ve medeni durum bu faktörler arasındadır. Ayrıca, toplumsal cinsiyet rolüne bağlı kalınması da kadınların insana yakışır iş bulma fırsatlarını sınırlandıran önemli bir faktördür.
Raporu hazırlayan ekibin başındaki Steven Tobin’in değerlendirmesi şöyle: “Kadının çalışma yaşamındaki ve toplumdaki rolüne ilişkin tutumlarımızı değiştirerek başlamamız gerekiyor. Toplumun kimi üyelerinin bir kadının ücretli işte çalışmasını ‘kabul edilemez’ saydıkları durumlarla sık karşılaşıyoruz. Örneğin erkeklerin yüzde 20’si bir kadının evinin dışında bir işte çalışmasını kabul edilemez bulurken kadınların yüzde 14’ü böyle düşünmektedir.”
Rapor çalışma koşullarında eşitliğin sağlanması ve toplumsal cinsiyet rollerinin yeniden şekillendirilmesi için kapsamlı önlemler alınması çağrısında bulunmaktadır. Bunların arasında eşit değerde işe eşit ücret ilkesinin sahiplenilmesi, mesleki ve sektörel ayrıştırmanın temel nedenlerinin ele alınması; ücretsiz bakım işlerinin görülmesi, azaltılması ve yeniden paylaştırılması; çalışma yaşamında kadınlara ve erkeklere yönelik ayrımcılığın önlenmesi ve ortadan kaldırılması için kurumların dönüştürülmesi yer almaktadır.
Tobin sözlerini şeyle tamamlamıştır: “Geliştirilen politikalar aynı zamanda katılım üzerinde etkili olan sosyoekonomik faktörleri de ele almalıdır. Bu politikalar iş-aile dengesini kurmalı, bakım ekonomisinde kaliteli işler yaratıp bunları sürekli kılmalı, makroekonomik ortamı ve kayıt dışı ekonomiyi hedef almalıdır.”