ILO: 2017 yılında küresel işsizlikte 3,4 milyon artış bekleniyor

Ekonomik büyüme sonuçları düş kırıklığı yaratmaya devam ederken insana yakışır iş açıkları hala yaygın.

Haberler | 13 Ocak 2017 Cuma
Yeni yayınlanan bir ILO raporuna göre küresel işsizlik oranının 2017 yılında küçük bir artışla yüzde 5,7’den yüzde 5,8’e çıkması beklenmektedir ve bu da işsiz insan sayısında 3,4 milyonu bulan bir artış anlamına gelmektedir (tablo 1).

ILO’nun Dünyada İstihdam ve Toplumsal Durum – Eğilimler 2017 (WESO) başlığını taşıyan raporuna göre 2017 yılında işsiz sayısı küresel ölçekte 201 milyonun biraz üzerinde olacaktır. Ayrıca, işgücündeki artış yaratılan iş sayısının önünde gittiğinden 2018 yılında buna 2,7 milyon işsizin daha eklenmesi beklenmektedir.

Tablo 1. İşsizlik, güvencesiz istihdam ve çalışan yoksulluğu eğilim ve tahminleri, 2016–18

                İşsizlik (milyon)      İşsizlik Oranı (yüzde)
 DÜNYA20162017 2018 201620172018
Gelişmiş Ülkeler197.7201.1203.8 5.75.85.8
Yükselen Ülkeler38.637.938.0 6.36.26.2
Gelişmekte Olan Ülkeler143.4147.0149.2  5.65.75.7
 15.716.116.6   5.65.55.5
 Güvencesiz istihdam                Çalışan Yoksulluk
  Oranı (yüzde)                              Oranı (yüzde)
                                                     
                    2016  2017 2018      2016 2017 2018
DÜNYA *42.942.842.7 29.428.728.1
Gelişmiş Ülkeler10.110.110.0 ..................
Yükselen Ülkeler46.846.546.2 25.024.323.7
Gelişmekte Olan Ülkeler78.978.778.5 69.067.966.7
Not: 2017 ve 2018 için verilen rakamlar tahminlerdir. Çalışan yoksulluğu oranı, istihdam kapsamında olup aşırı ya da orta düzey yoksulluk içinde olanların toplam içindeki payı şeklinde tanımlanmaktadır. Daha somut olarak bu kesim, kişi başına gelir ya da tüketimi günlük 3,10 doların altında olanlardır.
* Çalışan yoksulluğuyla ilgili olarak verilen dünya toplamları gelişmiş ülkeleri kapsamamaktadır.
Kaynak: ILO Ekonometrik Model Trendleri, Kasım 2016.

ILO Genel Direktörü Guy Ryder konuya ilişkin şunları söylemiştir: “Bir yanda küresel ekonomik ve sosyal krizin yol açtığı tahribatı giderme, diğer yanda da her yıl işgücü piyasasına yeni katılan on milyonlarca insan için kaliteli işler sağlama gibi ikili bir görevle karşı karşıyayız.”

Ryder sözlerini şöyle sürdürmüştür: “Ekonomik büyüme, gerek düzey gerek kapsama açısından yetersiz kalmaya ve düş kırıklığı yaratmaya devam etmektedir. Bu da küresel ekonomi ve bu ekonominin kaliteli işler bir yana yeterince iş yaratma kapasitesi konusunda kaygı verici bir tablo ortaya koymaktadır. Güvencesiz istihdam biçimlerinin sürekli üst düzeylerde kalması ve bunun iş kalitesinde gelişme sağlanamayışı gibi net bir durumla eşleşmesi (toplam rakamlarda iyileşme görülen ülkelerde bile) alarm verici bir durumdur. Büyümenin sağladığı kazanımların kapsayıcı biçimde paylaşılmasını sağlamamız gerekiyor.”

Rapor, güvencesiz istihdam biçimlerinin – örneğin ücretsiz aile işçileri ve kendi hesabına çalışanlar – toplam istihdam içindeki payının 2017 yüzde 42’nin üzerinde kalacağını ve bunun da tüm dünyada 1,4 milyar insana karşılık geleceğini göstermektedir.

ILO kıdemli iktisatçısı ve rapor yazım kurulu başkanı Steven Tobin şöyle diyor: “Aslında, yükselen ülkelerde her iki çalışandan neredeyse biri güvencesiz istihdam biçimlerinde çalışmaktadır ve bu oran gelişmekte olan ülkeler söz konusu olduğunda her beş çalışandan dördü düzeyine yükselmektedir.”

Sonuçta, Güney Asya ile Sahra Güneyi Afrika durumdan en fazla etkilenecek bölgeler olmak üzere güvencesiz istihdam kapsamındaki çalışan sayısının her yıl 11 milyon artacağı tahmin edilmektedir.

Çelişik bölgesel eğilimler

Raporu hazırlayanlar ayrıca bir uyarıda bulunmaktadır: İstihdamla ilgili sorunlar, son dönemdeki durgunluğun etkilerinin 2017’ye de sarkacağı Latin Amerika ve Karayip bölgesi ile halen yirmi yıllık bir dönemin düşük büyüme hızında seyreden Sahra Güneyi Afrika’da özellikle keskin durumdadır. Bu bölgelerin hepsi çalışma çağına giren insan sayısında önemli bir artışla karşı karşıyadır.

Buna karşılık, 2017 yılında işsizliğin gelişmiş ülkelerde azalması, işsizlik oranının yüzde 6,3’ten yüzde 6,2’ye inmesi beklenmektedir. Ne var ki bu alanda ilerleme hızı yavaşlamaktadır ve yapısal işsizlik işaretleri görülmektedir. Gerek Avrupa’da gerekse Kuzey Amerika’da uzun süreli işsizlik kriz öncesi düzeylere göre inatçı biçimde yükseklerde seyretmektedir ve Avrupa söz konusu olduğunda gerilemekte olan genel işsizlik oranlarına rağmen artmaya devam etmektedir.

İnsana yakışır iş açıkları toplumsal hoşnutsuzlukları ve göç isteğini tetikliyor

Raporda vurgulanan bir başka ana eğilim de çalışan yoksulluğunda gerilemenin yavaşlamasıdır; bu da Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri arasında yer alan yoksulluğa son verilmesi hedefine ulaşma umutlarını tehlikeye düşürmektedir. Dahası, günde 3,10 dolardan daha az kazanan çalışanların sayısının gelişmekte olan ülkelerde önümüzdeki iki yıl içinde 5 milyonu aşkın artış göstermesi beklenmektedir.

Rapor, aynı zamanda, küresel belirsizlik ortamının ve insana yakışır işler bulunamayışının, diğer etkenlerin yanı sıra dünyanın birçok bölgesinde toplumsal huzursuzlukları ve göçü tetikleyen olgular olduğu uyarısında bulunmaktadır.

2009 ile 2016 yılları arasında, çalışabilir yaşlarda olup başka bir ülkeye gitmeye istekli nüfus payı Güney Asya, Güneydoğu Asya ve Pasifik dışında dünyanın hemen hemen her bölgesinde artmıştır. Bu artışın en fazla olduğu bölgeler Latin Amerika, Karayipler ve Arap Devletleridir.
Uluslararası işbirliği çağrısı
Politika tavsiyelerine gelince; raporu hazırlayanlar, mali uyarıcı sağlamaya ve her ülkenin kendi durumunu gözetecek şekilde kamu yatırımlarını artırmaya yönelik eşgüdümlü bir çabanın küresel ekonomide kısa sürede bir silkiniş sağlayacağını ve 2018 yılında küresel işsizliği baştaki tahminlere göre yaklaşık 2 milyon azaltacağını öngörmektedir.

Ancak, bu yöndeki çabaların uluslararası işbirliğiyle birlikte gerçekleştirilmesi gerekmektedir.

Tobin: “Ekonomik büyümenin eşitlikçi ve kapsayıcı biçimde canlandırılması, bir yandan ülkelerin özel durumlarını dikkate alırken diğer yandan örneğin gelir eşitsizliği gibi uzun süreli durgunluğun temel nedenlerini ele alan çok yönlü bir politika yaklaşımını gerektirmektedir.”.