Dünya Kooperatifler Günü

Kooperatifler İklim Eylemi’ni Destekliyor

Açıklama | 03 Temmuz 2020 Cuma

Bu yılki Dünya Kooperatifler Günü, bana iki şeyi yapabilme fırsatını veriyor, ben de memnuniyetle bu fırsatı değerlendirmek isterim.

İlk olarak, ILO ile dünya kooperatifçilik hareketi arasındaki güçlü ve köklü bağı vurgulamak isterim.

ILO, 100 önce bugün, Kooperatifler Birimi’ni kurmuştu. İlk Genel Direktörümüz Albert Thomas önde gelen bir kooperatifçiydi. Ve bugüne kadar ILO, Birleşmiş Milletler sistemi içinde, kooperatifçiliğe ilişkin açık görevi olan yegane organ olmuştur.

Biz bu görevi çok önemsiyoruz. Bu görevimize, geçen yıl Uluslararası Çalışma Konferansı tarafından kabul edilen Çalışma Yaşamının Geleceğine ilişkin ILO Yüzüncüyıl Bildirgesinde de atıf yapılmıştı. Ve COVID-19 küresel salgınının çalışma yaşamında neden olduğu kriz koşullarında çok büyük önem taşıyor.

Kooperatiflerin geliştirilmesinde Uluslararası Kooperatifler Birliği gibi ortaklarımız olduğu için çok şanslıyız. Bu vesileyle, Birliğe selamlarımı sunuyor, 125nci yıldönümlerini ve sosyal adalet davasına katkı yolunda gerçekleştirdikleri büyük başarılarını tebrik ediyorum.

Bu bağlamda, bugünün büyük önem taşıyan temasını da vurgulamak isterim: “Kooperatifler İklim Eylemi’ni Destekliyor”.

Küresel salgının bize hatırlattığı şeylerden biri de, çalışma yaşamının iklim değişikliyle nasıl yakından bağlantılı olduğu, ve bu nedenle çalışma yaşamının iklim değişikliğiyle mücadelede merkezi rol oynamak zorunda olduğudur.

Kooperatif modeli, kısa vadeli eylemleri uzun vadeli vizyonla uyumlaştırdığı için, bizlere ister küresel salgın, isterse iklim değişikliği olsun, küresel krizlerle nasıl mücadele etmemiz gerektiğine ilişkin çok değerli içgörü sağlayabilir.

COVID-19 krizi boyunca, üretici ve tüketici kooperatifleri, kendi toplumlarına dönmek ve ekonomileri yeniden yerelleştirmek suretiyle, zorunlu mal ve hizmetlerin tedarik zincirlerini ayakta tutan kritik rol oynamaya devam ediyor. Mali kooperatifler, etkilenen işletmeleri ve kırılgan kesimleri destekleyen dayanışma fonları kurdular. Sınai, emek ve sosyal kooperatifler ise, ürün ve hizmetlerini, koruyucu ekipman, gıda maddeleri ve sosyal bakıma ilişkin acil yerel talepleri karşılayacak şekilde dönüştürdüler.

“Yerel kaynak” temelli yaklaşım, kriz dönemlerinde toplumları desteklemekle kalmıyor, aynı zamanda iklim değişikliğine uyuma ve etkilerini azaltmaya katkıda bulunuyor.

Kooperatifler yerel çiftçileri destekleyecek mahsul sigortaları sunduğunda, tarım kooperatifleri kuraklığa dayanıklılık yolu olarak ürün çeşitlendirmeyi desteklediğinde, veya değerli doğal kaynakları korumak için havza yönetimini iyileştirdiklerinde, kooperatifçiliğin yararlarını apaçık görüyoruz.

Gelişmeye başlayan yeni nesil kooperatifler de, toplum sahipliğinde yenilenebilir enerjiye geçişe öncülük ediyor; rüzgar, güneş ve biyo-gaz enerjisinden yararlanıyor.

Dolayısıyla, kooperatifler ve diğer sosyal ve dayanışma ekonomisi modelleri, daha iyi yeniden inşa yolunda karşı karşıya olduğumuz devasa zorlukları aşmak için kurgulayacağımız çözümlerin ayrılmaz parçası olmak zorundadır. Hem insanlara hem de gezegenimize hizmet edecek, daha adil ve daha yeşil, insan odaklı bir çalışma yaşamı geleceği inşa etmek istiyorsak, BM 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi’ni gerçekleştirmeye kendimizi gerçekten adıyorsak, kooperatiflerin her zaman olduğu gibi kritik aktörler olmaya devam etmesini sağlamak zorundayız.