Op-Ed

Yeni Normal Mi? Daha İyi Normal!

Guy Ryder, Uluslararası Çalışma Örgütü Genel Direktörü

Yorum | 01 Mayıs 2020 Cuma
COVID-19’un bu zorlu günlerinde, çoğumuz için en büyük sorun, kendimi ve ailemi virüsten nasıl korurum, işimi nasıl kaybetmem düşüncesidir. Politika belirleyiciler açısından bunun anlamı, ekonomiye onarılamaz hasar vermeden küresel salgının alt edilmesidir.

Dünya genelinde, bugün itibarıyla 3 milyonu aşkın vaka ve 217.000’e ulaşan ölüm sayısı, yıl ortasına kadar da 305 milyon işe eşdeğer kayıp tahminleri göz önüne alındığında, tehlike hiçbir zaman böylesine büyük olmamıştı. Hükümetler, en iyi çözümler için “bilime kulak vermeye” devam ediyor, öte yandan da, küresel soruna karşı ihtiyaç duyulan küresel yanıtı oluşturmada çok daha büyük uluslararası işbirliğinin yararlarından göz göre göre vazgeçiyorlar.

COVID-19’la mücadele henüz kazanılmış değil; yine de, zafer sonrasında toplumun örgütlenme biçimi ve bizlerin çalışma biçimimizde “yeni normal”in bizi beklediğine herkes inanır oldu.

Bu düşünce hiç de güven vermiyor.

Çünkü hiç kimse yeni normalin ne olacağını söyleyemiyor. Söylenen, bizim seçim ve tercihlerimizden ziyade, küresel salgının getirdiği kısıtların yeni normali belirleyeceği. Çünkü bu hikayeyi daha önce de dinlemiştik. 2008/9’daki çöküşün ruhuna uygun şarkının nakaratı, finansal aşırılık virüsüne karşı aşı bulunur bulunmaz, küresel ekonomi daha güvenli, daha adil ve daha sürdürülebilir olacak diyordu. Hiç de öyle olmadı. Eski normal, daha güçlü şekilde geri döndü ve işgücü piyasalarının en altında olanlar kendilerini daha da dipte buldular.

İşte 1 Mayıs Dünya Emek Günü, bu yeni normalin ne olduğuna daha yakından bakmanın doğru anıdır. Halihazırda varlıklı olanlar için değil, hiçbir şeyi olmayan yoksullar için daha iyi bir yeni normal yaratma görevine sarılmanın tam da zamanıdır.

Bu küresel salgın, çalışma yaşamındaki aşırı güvencesizlik ve adaletsizlikleri olabilecek en zalim biçimde ve tüm çıplaklığıyla ortaya çıkardı. Her 10 işçiden 6’sının çalıştığı kayıtdışı ekonomide geçim kaynakları yerle bir oldu. Dünya Gıda Programı’ndaki meslektaşlarımız, yakında küresel açlık salgını olacağı uyarıları yapmaya başladı. En varlıklı ülkelerde dahi sosyal koruma sistemlerinde bulunan büyük açıklar, milyonları yoksunluğa itti. Her yıl yaklaşık 3 milyon insanı çalıştıkları işte ölüme mahkum eden şey, işyerinde güvenliğin temin edilmemesidir. İşte bu kontrolsüzce büyüyen eşitliktir ki, virüs, tıbbi anlamda kurbanlarını ayırt etmese de, en yoksul ve güçsüzlere karşı zalimane ayrımcılık yapıyor.

Bütün bu olan biten karşısında bizi şaşırtacak tek şey, niye şaşırıyor olmamız olsa gerek. Küresel salgından önce, insana yakışır işteki bariz açıklar çoğunlukla sessiz çaresizliğin bireysel vakaları biçiminde sergileniyordu. COVID-19 afeti, işte bu sorunları bugün karşı karşıya olduğumuz toplu sosyal felakete dönüştürmüş oldu. Ama hep biliyorduk, görmezden gelemeyeceğimizi hep biliyorduk. Genel olarak, yaptığımız ve yapmadığımız politika seçimleri, bu sorunu hafifletmek yerine daha da ağırlaştırdı.

Tam 52 yıl önce, Martin Luther King, suikasta kurban gittiği günün hemen öncesinde, grevdeki temizlik işçilerine yaptığı konuşmada, emeğin her biçiminin onurlu olduğunu tüm dünyaya hatırlattı. Bugün, virüs de benzer şekilde, bu küresel salgının emekçi kahramanlarının her zaman zorunlu ve bazen kahramanca olan görevlerini ortaya koyuyor, ki bu gruplar çoğu zaman görünmeyen, dikkate alınmayan, değersizleştirilen ve hatta göz ardı edilenler olmuşlardı. Sağlık ve bakım emekçileri, temizlikçiler, süpermarket kasiyerleri, ulaştırma personelinin büyük çoğunluğu çalışan yoksulların ve güvencesizlerin arasında bulunuyor.

Bugün, onların ve milyonlarca diğer emekçinin onurlu yaşam sürecek koşullardan yoksun bırakılmış olması, geçmişteki politikaların başarısızlıklarının ve gelecekteki sorumluluklarımızın sembolü olarak karşımızda duruyor.

Gelecek yıl İşçi Bayramı’na, şu an içinde yaşadığımız COVID-19 felaketini geride bırakmış olarak ulaşacağımızı umuyoruz. Ancak önümüzde görev, küresel salgının gün ışığına çıkardığı adaletsizlikleri ortadan kaldıracak, kalıcı ve artık ertelenemez hale gelen iklim, dijital ve demografik dönüşüm sorunlarını çözecek bir çalışma yaşamı geleceği inşa etmektir.

2020 yılının küresel sağlık krizinin kalıcı mirası olması gereken daha iyi normali tanımlayan şey tam da budur.