İnsana yakışır iş

Günümüzde Çalışma Yaşamı

“İnsana yakışır iş ve kapsayıcı büyüme,” BM’nin Sürdürülebilir Kalkınma için 2030 Gündemi’nin hedeflerinden biridir. Fakat, bugün dünyada insana yakışır işin durumu nedir? ILO Genel Direktörü Guy Ryder köklü değişim ve artan eşitsizlikle boğuşan dünyada İnsana Yakışır İşe ilişkin önlemlere işaret ediyor

Haberler | 09 Ekim 2015 Cuma

ILO Direktörü Guy Ryder'ın video mesajının Türkçe tercüme metni.

"Eğer böyle denebilirse çalışma, gelişmenin ve daha iyi yaşam standartlarının başlıca lokomotifidir; sanırım BM ve uluslararası topluluk bu mesajı almış bulunuyor ve konunun gündemlerinde yansıma bulduğunu görüyoruz. Bugün bu mesaj çok daha gerekli; çünkü içtenlikle söylersek bugün dünyada istihdam durumu hiç de iç açıcı değil.

Bugün dünyada 200 milyondan fazla insanın işsiz olduğunu biliyoruz – ve ILO da dünyada işsizliğin ne yazık ki aşırı ölçüde yüksek düzeylerde olduğunu yıllardır vurgulamaktadır. Kötü haberler iyiye gitmemekte, tersine daha da kötüleşmektedir.

Küresel ekonomideki toparlanmaya ilişkin bunca söze karşın bugünkü büyüme tahminlerine göre işsizlik azalmayacak, daha da artacaktır. Buna ek olarak, kriz halen tüm dünyada 61 milyon iş açığı yaratmıştır; başka bir deyişle bu 61 milyon işi paylaşan insanlar şimdi işsizdir ve umutları tükendiğinden işgücü piyasasından çekilmiştir.

Kitlesel işsizliğin kaçınılmaz olduğu ve bununla birlikte yaşamak zorunda olduğumuz yolundaki görüş yanlıştır. Hükümetler, karar vericiler, “Eh, ne yapalım işsizlikle birlikte yaşamak zorundayız, çünkü daha iyisini yapamıyoruz” derlerse bu beni daha ilk duyuşta kaygılandırır. Bunu bir kenara koymamız gerekir.
Ve BM gündemi “tam istihdam” der.

Dolayısıyla, işi, insana yakışır işleri merkeze koyarak küresel ekonomiye ilişkin uluslararası çabalara önümüzdeki 15 yıl yol göstermesini beklediğim bu gündemin doğru bir mesaj aldığını ve bizlere gelecek açısından büyük umutlar verdiğini düşünüyorum.

Geriye dönüp tarihe baktığımızda insanların hep belirli kaygılara kapılmış olduklarını görürüz: “Aman tanrım, işte buharlı makine, bakın içten yanmalı motor geldi, mikroeloktronik devrim devrede… bunlar bizi işlerimizden edecek…”

Oysa ne kadar garip gelse de denge –tarihsel denge- kısa dönemde sarsıntı ve bozulma yaratabilen teknolojinin uzun dönemde işleri artırması şeklindedir. Teknoloji bozacaktır, sarsıntı yaratacaktır. Soru ise, bizim bu değişimi ne kadar iyi yönetebildiğimizdir; kısa dönemde ortaya çıkan yer kayıpları uzun dönemde daha çok iş, daha iyi iş ve özellikle gençler açısından daha iyi fırsatlar olarak olumlu bir mecraya oturuyor mu? 

Kimse inkâr etmesin, bu süreçte kazananlar da olacaktır kaybedenler de. Zaten hep böyle olmuştur. Ancak öyle sanıyorum ki genel olarak, ister kazanan ister kaybeden olacağınızı düşünün, insanlar bu değişikliklerin toplumlarımıza neler getireceği ve toplumlarımızın bundan böyle nasıl işleyeceği konusunda kaygılıdır.

2019 yılında kuruluşumuzun 100’üncü yılına yaklaşırken ILO’nun “Çalışmanın Geleceği” girişimini başlatmasının nedenlerinden biri de budur. İş iklim değişikliğine ve bununla ilgili diğer konulara geldiğinde tümüyle yeni bir konumda olduğumuzu anlamamız gerekiyor. ILO’da öğrendiğimiz ve aklımızda hep canlı tutacağımız bir şey de iklim değişikliğinin bizim işimiz olduğudur; konu, çalışma dünyasıyla ilgili bir konudur.

Giderek daha eşitsiz bir dünyada yaşıyoruz ve sanırım bunu hepimiz hissediyoruz. Büyük zenginlikler yaratıldığını, olağanüstü bir üretkenlik kapasitesini görüyoruz ve ardından bunların insanları bir araya getirmekten çok birbirinden uzaklaştırılan şekillerde dağıtıldığına tanık oluyoruz. Bu, ortak amaç nosyonunu, toplumsal bütünlük anlayışını gerçekten zayıflatabilir; biraz “biz ve onlar” meselesinde olduğu gibi… Dolayısıyla eşitlik toplumsal bir sorundur, her zaman öyle olmuştur; kanımca keskin bir toplumsal sorundur.

ILO’dan kalkarak bu konuya bir görevle yaklaşıyoruz ve görevimiz sonuçta dünyada sosyal adaleti yaygınlaştırmaktır. Dünyamızı barış içinde tutmanın en iyi yolu budur. Dolayısıyla, buraya bir amaç için geliyoruz.

Bu son derece karmaşık meselelere ilişkin düşüncelerin tamamı bizi bir gündeme, sosyal adaleti nasıl sağlayacağımıza ilişkin bir ortak duruşa taşımalı. Bu hepimizin en büyük isteğidir.

Özellikle bu değişimler girdabındayken…"